Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi ne zaman verildi? Devletin “tek imzayla halledilir” çağına giriş
Bazen bir problemi çözmek için kadınlar oturur, duygusal boyutları düşünür, herkesin hislerini hesaba katar. Erkeklerse gelir, “Şunu şöyle yapalım, bitti gitti” der. Devlet işlerinde de buna benzer bir şey oldu: Türkiye yönetimi bir gün dedi ki, “Parlamentoda sabahlara kadar kavga etmektense, bir kişi imza atsın, mesele çözülsün!” İşte, Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi tam da bu kafayla, hem stratejik hem de pratik bir mantıkla doğdu.
Öncesinde ne vardı: Meclis maratonu ve sabır testleri
Eskiden işler farklıydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren yürütme yetkisi hükümette, yani Bakanlar Kurulu’nda, yasama yetkisi ise Meclis’teydi. Yani bir düzenleme yapılacaksa önce taslak hazırlanır, komisyonlara gider, genel kurulda tartışılır, değişiklik önergeleri yağar, karşılıklı söz atmalar olur, sonunda da kanun çıkarılırdı.
Bu süreç elbette demokratikti ama aynı zamanda sabır testiydi. Tıpkı bir çiftin IKEA’dan mobilya alıp evde kurmaya çalışması gibi: biri “Kılavuzu oku” der, diğeri “Ben mantığına göre kurarım” der, sonuçta saatler geçer. Devlet işleri de böyleydi.
2017: Stratejik erkek zekâsı devrede!
Her şey 16 Nisan 2017 referandumuyla değişti. Anayasa değişikliğiyle Türkiye, parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçti. Artık başbakanlık kalktı, yürütme yetkisi doğrudan Cumhurbaşkanında toplandı. Bununla birlikte, kararname çıkarma yetkisi de resmen Cumhurbaşkanına verildi.
Kısacası, “Ortak akıl iyidir ama tek akıl daha hızlıdır” mottosuyla, devlet işleri artık bir kişinin imzasıyla yürütülebilir hâle geldi. Kadınların ilişki odaklı yaklaşımıyla “Herkes ne düşünüyor?” diye sormak yerine, erkeklerin çözüm odaklı refleksiyle “Ne gerekiyorsa yapalım” dönemi başladı.
2018: Yetkinin pratiğe döküldüğü tarih
2017 referandumuyla kabul edilen değişiklikler, 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı seçilen kişi (Recep Tayyip Erdoğan) 9 Temmuz 2018 itibarıyla kararname çıkarma yetkisini kullanmaya başladı. O tarihten beri de devletin teşkilat yapısından idari düzenlemelere kadar pek çok konuda CBK’lar (Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri) hayatımıza girdi.
CBK’ların amacı: Bürokrasi değil, “çözüm tuşu”
CBK’ların mantığı aslında basit: Meclis kanun çıkarana kadar beklemek yerine, yürütme alanında hızlıca düzenleme yapılabilsin. Bürokrasi “onayda”, “komisyonda” diye aylar sürmesin. Mesela bir kurum yeniden yapılandırılacaksa artık haftalarca kanun beklenmiyor; Cumhurbaşkanı imzayı atıyor, ertesi gün Resmî Gazete’de yayımlanıyor.
Ama bu pratikliğin yanında bazı sorular da kafaları kurcalıyor:
Tek kişinin bu kadar yetkili olması, denge ve denetimi zayıflatıyor mu?
Meclis, halkın temsil organı olarak etkisiz mi kalıyor?
“Hız” adına “çoğulculuk”tan vaz mı geçiyoruz?
Empatik kadın yaklaşımı: “Peki halk ne hissediyor?”
Stratejik olarak bu değişiklik “verimlilik” adına mantıklı görünebilir ama bir de işin empati tarafı var. Kadınların ilişki odaklı bakışıyla sorarsak: Bu kadar merkeziyetçi bir sistemde vatandaş kendini karar alma süreçlerinin neresinde hissediyor?
Eskiden bir yasa çıktığında milletvekillerine ulaşmak, komisyonlara görüş sunmak mümkündü. Şimdi ise kararnameyle bir gecede değişebilen düzenlemeler karşısında halkın sesi ne kadar duyulabiliyor? Bu soruların cevabı, sistemin meşruiyeti açısından kritik.
Gülümseten ama düşündüren gerçek: “Tek imza devri”
Türkiye’nin yönetim yapısı artık “çok sesli orkestra”dan çok “tek kişilik DJ performansı” gibi. Şarkılar hızlı değişiyor, ritim yükseliyor ama bazen dinleyicilere fikir sorma kısmı atlanıyor. Bu da hem mizahi hem düşündürücü bir tablo yaratıyor.
Evet, kararname çıkarma yetkisi devlete zaman kazandırıyor. Ama aynı zamanda “Demokraside hız mı önemli, yoksa katılım mı?” sorusunu da kaçınılmaz şekilde önümüze koyuyor.
Sonuç: Bir imzayla tarih değişir mi? Evet!
Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi, 2017’de verildi ve 2018’de fiilen kullanılmaya başlandı. Bu yetki, Türkiye’de yürütme gücünün seyrini kökten değiştirdi. Artık bir düzenleme için uzun tartışmalara gerek yok; tek bir imza yeterli.
Ama unutmadan: Her “tek imza”, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da demek. Çünkü bir kişinin attığı imza, milyonların hayatını şekillendirebilir. O yüzden mesele sadece “ne zaman verildi?” değil, “nasıl ve ne kadar sorumlu kullanılıyor?” sorusudur.
Şimdi sıra sizde: Sizce hızlı karar almak mı daha önemli, yoksa çok sesli tartışma mı? Yorumlarda buluşalım ve bu “tek imza çağı”nı birlikte tartışalım!